Recent Posts

29 Mart 2008 Cumartesi

**Etkili Öğrenme Nedir? Vesa Purokuru

Eski davranışsal paradigmalarına göre çok farklı olarak, etkili öğrenme planlama, yönetim ve üzerinde düşünmek için zaman ayırma gibi güçlü meta-bilişsel özelliklere sahiptir. Kendi kendini düzenleme, öğrencinin kendi öğrenme sürecini tasarlaması, kontrol etmesi ve yönlendirmesi anlamına gelmektir.
4. Öğrenme, kendi kendine düzenleme yapmaktır.
Eski davranışsal paradigmalarına göre çok farklı olarak, etkili öğrenme planlama, yönetim ve üzerinde düşünmek için zaman ayırma gibi güçlü meta-bilişsel özelliklere sahiptir. Kendi kendini düzenleme, öğrencinin kendi öğrenme sürecini tasarlaması, kontrol etmesi ve yönlendirmesi anlamına gelmektir. Bunun yanı sıra, öğrenci öğrenmeye hazırdır ve kendi öğrenim süreci hakkında düşünmebilir ve değerlendirme yapabilir. Öğrenciler daha fazla kendi kendine düzenleyerek öğrenim yapabilirlerse, eğitimsel desteğe daha az bağımlı olurlar. Bu özelliği bu şekliyle kabul etmek kolay değildir çünkü eğitimde, pek çok durumda dışardan gelen orta veya güçlü derecede düzenleyici olduğu taktirde daha etkili olduğu düşünülmektedir.
5. Öğrenme, hedef odaklıdır.
De Corte´un düşüncesini ele alırsak: "Öğrenim rastgele gerçekleşebilse bile, artık anlamlı ve etkili öğrenimin, hedeflerin açıkca bilinmesi ve o hedefe doğru gidilmesi ile gerçekleştiği yaygın görüş sağlanmıştır.” Pek çok kez, öğrenme hedeflerini öğretmen belirler. Etkili öğrenimin, yapılandırcı, kümülatif, işbirlikli ve öğrencinin kendi tarafından düzenlenmiş bir dönüşüm eylemi olduğunu düşünüyorsak, aynı zamanda öğrencinin öğrenim hedeflerini belirlediğini varsaymamız doğaldır. Ne öğrenilmesi gerektiğini anlamak için ön-organizasyonlar veya kavram haritalar kullanılarak desteklenebilir (Ausubel 1978, Novak 1990). Bu eğitimsel araçları ile, öğrenim hedefleri öğretmen veya öğrenim materyalleri tarafınfan belirlenebilir.
6. Öğrenme, bağlamsal ve konuşlandırılmıştır.
Geleneksel Bilişsel Bilgi-İşlemleme (Cognitive Information-Processing (CIP) ) görüşü, işlemlerin zihinde gerçekleştiğini vurgular. (Phye ve Andre 1986). De Corte’a göre (1993), durumsal öğrenim, toplum ve çevrenin de katılımını arttırmakta be bilginin dağılımına yol açmaktadır. Bu, etkili öğrenmenin zihin, beden, çevre ve bağlamın birleşmesi faaliyeti anlamındadır. Hem sosyal, hem de fiziki unsurların bulunduğu gerçek yaşam bağlamı ile bağdaştırıldığında, öğrenim güçlenir.
Sonuç.
Bu ilkelerin öğretim uygulamalarını etkileyecektir? Dikkat edilmesi gereken ilk husus, öğretmenlerin ve öğrencilerin rollerinin değişmesidir. Öğretimin geleneksel kavramında, öğretmenin dışardan sağladığı etkinlikler vurgulanmaktadır ve bud a öğretmen-merkezli öğretime yol açmıştır. Öğretmenin, öğrencinin öğrenimi için ana sorumluluk taşıdığı düşünülmüştür ve öğrencinin görevi, en kolay bir biçimde öğrenilmesi için öğrenilecek konuların hazırlığı ve tanımının yapması düşünülmüştür. Öğretimi ve okulu geliştirmenin en yüksek seviyesi, geleneksel rol ve alışkanlıklaro yeniden yapılandırmaktır. Belkide en net rol değişimi, öğretmenin bilgi dağıtıcısı ve komut verici rolünden, öğrenim rehberi veya uzmanlık konusu olan kişi rolüne bürünmesidir. Öğretmen, öğrencilerini öğrenenler olarak kabul etmeli ve en iyi şekilde öğrenmelere rehberlik etmeli. İkincil olarak, öğrenme sorumluluğunu öğrenciye aktarmalı ve onların kendi etkinliklerine güvenmeli. Sorumluluk, öğretimi birlikte planlamayla ve öğrenim sonuçlarını birlikte değerlendirmekle arttırılabilinir. İşbirlikli öğrenim kullanılarak, sorumluluk paylaşımı yaparak çok verimli sonuçlar alınmıştır. Bir diğer sonuç ise, öğretim yöntemlerinin çoğalmasıdır. Mevcut eğitim sistemi genellikle doğrudan etkileme yöntemidir. Bu, şu anlama gelmektedir: öğrencinin davranışlarını var olan modelleri veya bazı etkinlikler kullanarak doğrudan değiştirmeye çalışmaktır.
Ancak, Yapılandırmacı yaklaşım bilginin işlenmesi, bilgi kalıplarını yeniden yapılandırmak ve hafızayı yönetbilmek olduğu için, genellikle öğretim doğrudan değil de, dolaylı bir etkileme olmalıdır. Bu halde; öğretim, eğitim ortamını öğrencinin girdileri ve farklı ortam ve çevrelerden bilgileri işlemleyerek etkileşim haline getirmesini sağlayacak bir biçimde olmalıdır. Tek bir mükemmel, ortak kullanılabilen çalışma yöntemi mevcut değildir; öğretmen, farklı öğrentim ortamlarında, farklı öğretim yöntemleri uygulayabilme ve esnek olarak kullanma becerisini kazanmalıdır.
Davranışcı ve bilişsel yaklaşımlarına, aynı başlangıç noktasından çıkan, farklı öğrenim kuramları ve kavramlar dahildir. Bilimsel çalışmaları halen önem taşıyan en tanımış davranış bilimcileri Watson, Skinner ve Bloom’dür. Bilişsel kuramlarının öncüleri Piaget, Vygotsky, Ausubel ve Bruner idi.
Yukarıda anlatılanlar düşünüldüğünde, davranışcı ve yapılandırmacı yaklaşımların zıt veya karşıt birer yaklaşım olduğu düşünülebilir. Öğrenim üzerine çalışmalar yaparken, şu soru sorulabilir: bu iki ekol birleştirilerek, daha kapsamlı ve iyileştirilmiş bir öğrenim kuramı geliştirilemez mi? Ancak, davranış bilimi ve yapılandırmacı yaklaşım teorik ve felsefik açıdan farklı temellerden geldiği için, sorunsuz bir birleşim mümkün olmaz. Davranışcı yaklaşım ve yapılandırmacı yaklaşım, öğrenmeyi farklı biçimlerde anlatmaktadırlar. Her ikisininde kendine özgü sorunları ve güçlü yanları vardır.
Öğrenme ile ilgili modern kavram, geleneksel kavramdan farklıdır, özellikle insanı nasıl anladığımızın kavramı hususunda. Davranışcı ekolu, başka diğer hayvanlar gibi, insanı mekanik bir organizma olarak görmektedir. İnsanın kendi için faaliyetleri ve insanların hedefleri öğrenim ortamında önem taşımaz. Davranışcı kuramı, insanın içsel işlemlerinin araştırılmasını mümkün kılmamaktadır. Bu nedenden dolayı, öğrenim kavramı faaliyetlerinin araçlı koşullanma temelli olmasına yol açmıştır. Öğrencinin dışsal etkinlikleri, öğrenci çalışırken ne düşünürse düşünsün, öğrenci-merkezli aktif etkinliklerinin kriteri olarak düşünülürür. Bilişsel ekol şunu vurgular: öğrenmenin başlangıç noktası, öğrencinin kendi bilgisinin yetersiz olduğunu gözlemesidir. Yapılandırmacı ekolu da, insan kavramının humanist akımının ilkelerini benimsemiştir, yani öğrenciyi meraklı ve hedef odaklı bir birey olarak görmektedirler. Sonuç olarak, öğrenme ile ilgili anlayışımızın temelinde insanın sosyal bir varlık olduğu olgusu yatar.

Sizin insan olgunuz nedir?

Hiç yorum yok: